Gebeliğin 20. haftasından önce 500 gram ve daha düşük ağırlıktaki fetüslerin art arda, 3 kereden fazla ve birbirini takip eder şekilde düşmesi olarak ifade edilebilen tekrarlayan gebelik kaybının görülme riski %1 dolaylarındadır.
Tekrarlayan gebelik kaybı sorunu ile yüzleşen çiftlerin neden bu sorun ile karşılaştığının tanısını koymak her zaman mümkün olmamakla beraber, yaklaşık %50’sinin nedeni tespit edilebilmektedir. Art arda düşük yapma sayısı arttıkça bir sonraki hamileliğin de düşükle sonuçlanma ihtimali artarken, daha önce doğum yapmış kişilerde bu tehlikenin azaldığı bilinmektedir.
Tekrarlayan Gebelik Kaybına Yol Açan Faktörler
Bazı durumlarda tek bir neden tekrarlayan gebelik kaybına yol açabilirken bazı durumlarda birden fazla faktör de tekrarlayan gebelik kayıplarının oluşmasını tetikleyebilir. Tedavinin uygulanabilmesi için bu nedenlerin tespit edilmesi gerekebilir.
Genetik Faktörler: Erken dönem gebelik sonlanmalarının en sık görülen nedenlerinin başında kromozom bozuklukları gelmektedir. Bu sorunu yaşayan çiftlerin genetik inceleme yaptırmaları sorunun tespiti adına önemli bir adım olarak ön plana çıkar. Genetik inceleme sonucunda kişilerin resiprokal translokasyon ve robertsonian translokasyon taşıyıcısı olup olmadıkları veya mosaisizm sorununun var olup olmadığı anlaşılabilir.
Supressor Hücre ve Supressor Faktör Eksikliği: Bağışıklık sistemindeki baskılayıcı unsurlar anne bedeni ve bebek arasındaki bağlantıyı zayıflatmaktadır. Döl yatağında bulunan baskılayıcı unsur eksikliğinin fetüs kaybının nedeni olduğu düşünülmektedir.
Doğumsal Anatomik Sorunlar: Anne adayının rahminde doğuştan anatomik sorunların olması tekrarlayan gebelik kaybı riskini arttırmaktadır. Rahimde perde gözlenmesi, rahim içinde yapışıklık olması gibi faktörler gebelik riskini arttırır.
Rahim Ağzı Yetmezliği: Rahim ağzının normal değerlerden daha geniş olması olarak tanımlanabilen rahim yetmezliği sorununun teşhisi genellikle herhangi bir şikayete bağlı olmaksızın meydana gelen düşükler sırasında konulmaktadır. Rahim ağzı yetmezliğinin tedavisinde en sık kullanılan yöntem rahim ağzına dikişler atılmasıdır.
Miyomlar: 30 yaşının üzerindeki kadınların yaklaşık %20’sinde görülen iyi huylu tümörler yani “miyomlar” farklı büyüklükte olabilir. Miyomların büyüklükleri ve yerleştikleri bölgeler gebelik kaybı riskini arttırabilir. Bunun temel sebebi miyomların fetüsün beslenmesini ve embriyonun rahme tutunmasını engelleyebilmesidir.
Tüm bu nedenlerin haricinde ileri yaş, enfeksiyon varlığının söz konusu olduğu durumlar, annede pıhtılaşma sorunun varlığı, diyabet ve polikistik over sendromu gibi hastalıklar, sigara ve alkol kullanımı gibi farklı nedenlerle de tekrarlayan gebelik kaybı görülebildiği bilinmektedir.
Tekrarlayan Gebelik Kaybı Tanı ve Tedavisi
Tekrarlayan gebelik problemi nedeniyle doğum sürecinin sonuna gelinemediği durumlarda ilk olarak genetik testler yapılmalıdır. Genetik faktörlerin düşüğe yol açtığının anlaşıldığı durumlarda preimplantasyon gebelik uygulaması yapılabilir.
Genetik sorunların tespit edilmemesi halinde rahimdeki anatomik bozuklukların ortaya çıkarılması amacıyla rahim içi filmi ve histeroskopi gibi tanı yöntemlerine başvurulur. Elde edilen verilerde sorun tespit edilirse sorun bazlı tedavi yöntemlerine geçilir.
Tekrarlayan gebelik kaybına hormonal faktörler de neden olabileceği için yapılan incelemeler sonucunda doktorlar anne adayına özel müdahalelerde bulunurlar. Bu kapsamda tiroit hormonlarının seviyesi dengelenebilir, insülin direnci düzenlenebilir, progesteron hormonu ile luteal faz yetmezliği desteklenebilir.
Annenin bağışıklık sistemindeki sorunların düşüklere yol açması halinde bağışıklık sistemindeki sorunlara heparin veya aspirin gibi medikal tedavilerle çözüm getirilebilir.
Tekrarlayan gebelik kaybının nedenlerinin belirlenmesi tedavinin başarılı olması ve gebeliğin sonuna kadar ilerlemesi adına önemlidir. Bu nedenle düşük yaşayan kişilerin kontrollerini yaptırması ve yeni bir gebelik oluşumu durumunda kontrollerini ihmal etmemeleri gereklidir. Düşük yapan kadınların farklı nedenlerle bu sorunu yaşayabileceği gerçeği göz ardı edilmemeli, kişiye özel tedavi uygulanması gerektiği unutulmamalıdır.